Ole İspanya !

2009'da İspanya seyahatimizin ilk durağı , Akdeniz dinamizmi ve rahatlığı - keyfe keder şehri : Barselona

3 buçuk saatlik çok rahat bir yolculuğun sonunda Barcelona Havalimanı’na ulaştık . Rehberimiz ilk olarak bizi Plaza de Espanya ( Espanya Meydanına ) götürdü . Buarada 10 dakika fotoğraf çekmek için süre tanıdı . Oradan Barcelona’nın en meşhur panoromik tepelerinden Montjuic ‘e çıkardı . Bu tepe olimpiyat oyunlarıyla harika bir değer kazanmış ve muhteşem panoromik görüntü izlemek isteyenler burayı ziyaret etmelerini öneririm . Buradan sahil yoluna Christophe Columbus heykeli ( Las Ramblas’nın girişi ) sahil kısmında ise gümrük binaları , Maremagnum alışveriş merkezi ni hızlı şekilde trafikte gösterdi ve oradan sahil boyunca Diagonal tarafına gittik. Casinolar ve en eski restorantı gösterdi. Denize giren insanların yarattığı trafik burada da bizi yalnız bırakmadı. Çünkü tüm Barcelona burada haftasonları güneşlenir denize girermiş. Buradan en ünlü eserlerden biri olan La Sagrada Familia ‘ya geldik. Devasa büyüklükteki kiliseyi ünlü mimar Antoni Gaudi devam etmiş. 1926 yılında kilisenin orada tramvay kazası geçirerek ölünce kilisenin yapımına şuan da da devam ediliyor ve 2026 yılında bitmesi planlanıyor. Kilisenin üzerindeki heykeller Tevrat ve İncil’den alınmış bölümleri anlatıyor. Bir cephesi İsa’nın ölümü , diğeri ise doğumunu sergiliyor.

Buradan da Antoni Gaudi’nin en önemli eserlerinin bulunduğu Nişantaşından çok daha lüks bir caddeye sahip Passeig de Gracia’da Casa Battlo ve Casa Mila’yı gördük. Otobüste çok kısa gördüğümüz bu binaları ise yarın ziyaret edeceğiz.

Geldik Park Güell’e J Bu harika masalımsı parkta Antoni Gaudi’nin evi ve yarattığı sanat haikası parkı ziyaret ediyoruz. Parkı üst kısımdan ziyaret ederek o bol mozaikli banklarda oturuyoruz. Ardından bu bankların altındaki akustik harikası yere geliyoruz. Burası tıpkı yere batan sarnıcının açık hava versiyonu gibi. Buarada bulunan satıcılar ve sokak sanatçılarınından da bahsetmemek olmaz .

Akustik harikası yerden aşağıya doğru gittiğimde o meşhur kertenkele karşılıyor beni. Biraz beklerseniz rahatlıkla fotoğraf çektirebilirsiniz. Hemen orada o şeker evlere girmeye can atıyoruz. İçine girdiğimde sadece bir anı dükkanı olduğunu görüyorum . Oradan parkı geldiğim yönün sol tarafına doğru gidip parkın muhteşem fon oluşturan yer altı ve yer üstü güzelliğini fotoğraflıyorum .

Barselona’nın en ünlü caddesi Las Ramblas’da yürümeye başladık.

Bu harika caddede kıpır kıpır mim sanatçılarıyla beraber fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Onun dışında eğer para vermezseniz yüzlerini kapatıyorlar. Çünkü onların tek geçim kaynağı o. 

Maremagnum tam deniz kıyısında ve oraya uzaktan baktığımızda insan seli gördük nedenini anlayamadık. Meğer alışveriş merkezini karaya bağlayan köprü hareket ediyormuş . İnsanlar bu yüzden köprünün gelmesini bekliyorlarmış. Bu da çok enteresan bir şey.

Barselona’da düz bir şey görmek zor . Her şey Gaudi’nin eli değmiş gibi stil , dizayn ve sanat konuşturuluyor. En ufak bir deniz dubası bile tasarım harikası ...

İkinci gün ise sabahın erken saatinde başladı. . Kahvaltı yaptıktan sonra turdakilerle Gotik mahalle turunu yapıyoruz. Metroyla Catalunya da inip oradan Hard Rock Cafe nin sol tarafından girip doşamaya başlıyoruz. Dev Kathedral , parlemento ve belediye binalarını görüyoruz. Buradaki binaların üst katına bakın çünkü adamlar kendine vaha kurmuşlar . Binanın tepesinde palmiye ağacı görüp şoka giriyouz.

Buradan ünlü Las Ramblas’daki La Boquetta’ya giriyoruz. Harika meyve suyu karışımı olan Papaya – Hindistan Cevizi – Mango karşımı içiyoruz. 1 Euro’ya harika meyve suları var . Bunun dışında hiç görmediğim meyveleri görüyor. Onlardan tadımlık alıyoruz.
Ananas , dışı pembeli içi enterasan meyveler , meyve karışımı ( makedonya ) dan alıyoruz.

Oradan Passeig de Gracia’daki Casa Mila ya gitmek istiyorduk . Yol üzerindeki harika dükkanlara uğradık. Fiyatlar dehşet yüksekti. Dolce Gabbana’ya uğrayıp hevesimizi aldıktan sonra yukarı doğru Casa Battlo ya geldik. Dışardan sanki Tim Burton filmini burada çekliliyormuş gibi geliyor insana . Masal gibi , enteresan bir yapı. 

Karşı tarafında biraz yukarıda Casa Mila’ya geldik. Burasının bir diğer adı La Pedrera ( Taş Ocağı ) Buraya 9 euro – 1 kişi için giriyoruz.

Bu harika bina yıllarca bir banka tarafından satın alınmış. Binanın alt katlarında bu bankanın ofisi ve normal evler yer almaktadır.

Bu şahane binada isterseniz kulaklıklı rehberlik hizmetini ücretsiz alabilrisniz. Dillerden İngilizceyi seçip yola devam ediyoruz.

Binadaki önemli noktalarda yer alan numaraları telsiz-kulakığa girip onun hakkında bilgi alıyorsunuz. Sistem muhteşem işliyor.

Binanın bir katı halka açık ve normal apartman dairesini ziyaret ediyoruz.
En üst teras katına çıkmadan çok mistik ve hoş bir konsepte sahip alanda bina hakkında maketler , slayt gösterileri , sinevizyonlar binanın yapısyla ilişkin o masalımsı müzikle size eşlik ediyor.

Burada bu gizemli hoş geziden sonra en üste terasa çıkıyoruz. Muhteşem görseller burada da bizi bırakmıyor. Her adımı bambaşka güzelliğe sahip Casa Mila’nın en üst katından Barselona’ya “ben buradayım” diyebiliyorsunuz.

Binadan ayrılmadan önce anı dükkanına uğruyoruz. Burada da Gaudi’yle alakalı olan mozaik işlemeli ürünler , değişik tasarımlı tişört , kalemler vb. ürünler satılmaktadır.

Gaudi bu binayı yaparken zamanın burjuvası Gaudi’den çok görkemli bir bina yapmalarını istemiş. Gaudi bu binayı yapıp bitirince kimse anlam verememiş . Çünkü düz bir duvarı yoktur. Binayı yaptıranlar Gaudi’den binanın insanların kıskançlıktan çatlacak şekilde yapmalarını ve evlerinin önünden geçenlerin o binayı görmeleri için banklar yaptırdığını görüyoruz ve bu bankta oturup meyvelerimizi yiyoruz. Kısa dinlenme molasında evimizi arıyoruz. Sonrasında yolculuğumuzun bir başka durağı olan Barselona Futbol Kulübü’nün kullandığı stada “Camp Nou” ya gidiyoruz.

Metrolarla her yere rahatça gidebiliyorsunuz. Metro örümcek ağı gibi her yerde . Hatta yer altında yaşadım diyebilirim. Kendimize köstebek dedik. Çünkü en kolay ulaşım yolu bu şekilde.

Neyse sessiz sakin bir mahalleye doğru metroyla geldik. Haritama bakarak yolu bulduk ve Camp Nou ya geldik. Burada kulübe özel müze-tur programı uygulanıyor.


3. Gün
Nord Estacion Otobüs Terminaline gidiyoruz. Oradan ALSA firmasından Andorra la Vella’ya bilet alıyoruz. 2 kişi için 88 euro ödüyoruz. Gidiş-Dönüş için . Turla gitseydik adam başı 60 euro ödeniyor.

Neyse daha zaman var . Terminalde anı dükkanlarında bakınırken fiyatların burada daha uygun olduğunu görüyoruz. Andorra’dan dönüşte buraya geleceğiz dedik.

10:30 da tam vaktinde otobüs şöförü geliyor. Biletleri otobüs şöförü kontrol ettikten sonra direksiyonun başına geçiyor. 3,5 saat sonra orada oluyoruz.

Geldiğimizde küçücük , dağların arasında kalmış bir kasaba bizi bekliyordu. Sokaklarda kimsecikler yok. Neyse birkaç kişi bulduk “ Alışveriş yerleri nerede diye” sorduk. Onlar her yer cevabını verdi. Bizde dolaşmaya başladık. Dükkanların yüzde 90'ını siesta yüzünden kapalı. Sadece parfümeri ve birkaç giysici açıktı. Otobüsümüz 17:00 de kalkacaktı.
  
Andorra çok küçük bir ülke. Bu küçük ülkenin nüfusu 60 bin kadar . Ülkenin havalimanı ve tren istasyonu yok . Geliri sadece alışveriş ve kayak turizmine dayanıyor. Yılda gelen vergisiz alışveriş canavarları pardon turistler sadece 6 milyonu buluyor.
  
Otobüsümüz kalkıyor. Bu sefer 5 kmlik Cadi tünelinden değilde Lleida diye başka bir şehrine uğruyor. Bir barın orada mola veriyoruz.Sonrasında köy kasaba dolaşarak akşam 21:30 da Nord Estacion a varıyoruz. 

Sonrasında ertesi gün için planlar yaptık . Bu saate kadar sanki hiç barcelona ya doymamış gibiydim . Girona ya da gitmek istiyordum ama ne bileyim . Barcelona çok daha cezbediyordu beni. Uzun yol yolculuğu yapmama kararında hem fikirdik . Son barcelona günümüzün tadını çıkartacaktık .

4. Gün
Barcelona’ya doymaya adadığımız bugün bizim için dinlene dinlene hoş bir eğlenceye dönüşmesini umut ediyorduk.
Turdaki rehber “Tibidabo tepesi” ni görüp görmediğimizi sordu. Bende açıkçası Montjuic e gittiğimiz için oraya gitme taraftarı değildim. Neyse turdaki herkes bizi ikna etti ve oraya gitmemiz gerektiğine inandırdılar. Diğeri ise bize “Poble Espanyol” ( Küçük İspanyol Köyü) nden bahsetti. Ben araştırmamda buranın iyi olmadığını düşündüm ve açıkçası burayı da eklememiştim listeme ...

Neyse kahvaltı yapılır bir durak sonra olan Tibidabo ya gelinir. 1,5 saate yakın Mavi Hat tramvayın gelmesi beklenir . Burada o gelene kadar şarkılar türküler söylenir. Turistler birikir. Herkes beklemekten sıkılır. Neyse tablodan biri saat 11 de geleceğini söyler. Canımız sıkılır. 09:30 da geldiğimiz yerden ayrılırız. Herşeyde bir hayır vardır lafını felsefe edindiğimizden kafaya takmayıp tura Poble Espanyoldan devam ederiz. Öncesinde 10lu biletimiz biter . Günlük bilet alırız. Bu sınırsızdır. Plaça de Espanya ( Fuar alanını – ilk geldiğimiz yere gelnir ) oradan geçilir ve 20 dakikalık yürüme sonrasında Poble Espanyol keşfedilir.
Biletle girilmektedir. Öğrenci kartımla biletleri uyguna aldığıma çok sevindim . Sonrasında içeri girdik. İspanya’daki en önemli binalar buraya orijinal boyutlarına yakın yapılmıştır. Bu şahane yere sağ taraftan başlanır. Emanet dolabına o ağır çantamı 1 euroyu geri almak şartıyla koyulur. 

Neyse bu şahane yere iyi ki gelmişiz deriz. Etraf çocuk kaynıyor. Çünkü burada adamlar çocuklara sanatı , tarihi yerinde öğretme yoluna gittiklerinden daha 5 yaşından itibaren buraya getiriyorlar. Cam ocaklarını ülkenin o en tarihi binalarını gösteriyorlar. İçeride yer alan tiyatro alanlarıyla ve Workshop ( sanatsal çalışma odaarıyla ) geleceğin Gaudilerini , Picassolarını , Dalilerini , Mirolarını yetiştirme yoluna gidiyorlar. Bu harika köyde çok harika vakit geçiriyoruz. Buraya özgü cam ve seramik eşyalardan alıyoruz.  

Buranın meşhur Tapas ını yiyebileceğimiz Cituatet Comtal isimli Restoran / Bar'a geldik.  Tapas la tanıştık. Yanına turdakilerin tavsiyesi Sangarya denilen içecekten söyledik. Biz onun içecek olduğunu zannederken meğer içki olduğunu içerken öğrendik. İlk kadehi bitiremeden insanın kafası bir hoş oluyor. Baş dönmesiyle gelen bu hoşluk sonrasını yürümekte zorluk çekmelere bırakıyor. Neyse daha bir kadehi biteremeden bırakıyorum . Onu içersem günümü otelde geçireceğimden korktum . Bira , kırmızı şarap , limon , buz karşımından olan bu içkinin kalan kısmını millete içermisiniz diye sunuyorum . Yengeçler, karidesler, ahtopot , kalamar vb . şeylerden oluşan tapasları bar kısmında o hoşluk içerisinde yiyoruz. Bu feci mezeler bir daha yenilmek üzere akıldan çıkartılmıyor.

Sonrasında hızla Jaume I de indik . Ferran Caddesinden geçerek La Boquetta kapanmadan oraya gelip son bir kez bu harika pazarı görmek istiyorduk. Neyse son yarım saat kala yetiştik. Bir de ne görelim . Akşam Pazarı esintisi burada da var . “ün eyro sikuente , ün eyro “ lafı burada kulağıma takılıyor. Yani 2 tanesini 1 euro ya alıyorsunuz. Gündüz 1 meyve suyu 1 euro iken akşam pazarında 2 tane alabiliyorsunuz. Meyveler falan bu şekilde satılıyor. Neyse alacaklarımızı aldık.

Odaya gidip çantalarımızı Madrid için hazırlama zamanı gelmişti.

5. Gün
Sabah kahvaltısından sonra saat 8:30 da ayrılıyoruz. Turla beraber Aragon otonom bölgesinin Zaragoza şehrine gidiyoruz. 13:00-13:15 civarı buraya geldik. Koca Kathedrali dolaştık. Ayinler her tarafta devam ediyor. 

Sonra nihayet Madrid sınırlarına girdik. Hava kapalı gibiydi. Trafik çok yoğundu.
Rehberimiz Ali Bey sürpriz yaparak bize kendi yazdığı kitabını takdim etti . Bu bizi çok mutlu etti.

Neyse trafik sonrası otele geldik. Kaldığımız otel çok gıcık bir yer. Konumu tam şehrin göbeği fakat çalışanları suratsız. Kaldığımız kat 6. ve asansöre binmek için otelde tam 7 dakikaya yakın yürüyorsun. Otele gidilir. Yerleşilir. 1 Saat sonra lobide bizimkilerle Plaza Mayor a gidilir. Burada Ali bir Kalamar Ekmekçi önerir. Sonra herkes dağılır. Ablamla buradan Sol Meydanı falan dolaştık. Hava akşam 10 oldu halen aydınlık . 

6. Gün

Mağazaların fiyatları burada çok daha iyiydi. Bir çantacı gördük. Ablam fiyatları görünce inanamadı. Taksitli zannetti ama değildi. Siesta zamanı olduğu için 16:30 da açılacaktı.

Neyse sonrasında yanındaki Cafe & Té denilen kafeye geldik. Burada kaliteli kahveler içtik . Dışarıdan gelen geçeni izliyorduk. Ön masadakiler bize yardımcı olmamı istermisin falan dedi. Bende evet dedim . Çünkü dün gece haritadan gideceğimiz yerleri işaretlerken belli noktaları bulamıyordum . Onlara outletleri falan sordum . Dediğim yerleri falan doğruladı ve gösterdi. 

Alışveriş ağırlıklı gezimiz Gran Via Caddesi boyunca devam etti. 

Yarın ki yolculuğumuz Toledo bizi bekliyordu.


7. Gün
Bugün benim doğum günüm ! Sabah annemler , ablamlar doğum günümü kutladılar !

Neyse sabah turdakilerle orada karşılaşmamak için geç kalktık. Onlarsız ağır ağır kahvaltı yaptık. Sonrasında Atocha Tren istasyonuna gittik. Toledo için bilet alırken tren istediğim saatteki treni kaçırdık. Ablam buna sevindi çünkü o 12.30 daki treni istiyordu. Bileti aldık. Burayı dolaşmaya başladık. Bu gar 2004 yılında 192 kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırıyı geçirmişti. Ama şu an ondan eser yok ! İçindeki o muhteşem botanik bahçesi ve balıklar , kaplumbağalar burayı değiştirmişler.

2 Kişi gidiş-dönüş 30 euro tuttu ! Eğer turla gitseydik 2 kişi 120 euro verecektik. Hemde onlar otobüsle gideceklerdi. Biz hızlı trenle 35 dakikada orada olacağız. Neyse uzay mekiğine benzeyen çağ atlamış İspanya’nın TCDD si RENFE nin AVANT model trenine biniyoruz. İçi muhteşem rahat ! Herhalde bunu ülkemizde 150 yıl sonra görürüz !

Neyse ablam uyumaya çalışırken bir baktık hemen geldik. Herkes şok oldu. Bu kadar hızlı ve rahat !

Toledo’nun çok tarihi mundehar yapıdaki tren garından geçtikten sonra tüm turistlerle birlikte halk otobüsüne bindik. Zaten Zocodover meydanına çıkana kadar şehri panoromik dolaştırdı.
Hemen buraya geldik. Ablamı Zoco treni ile dolaştıracaktım . Tren bileti aldım 14:00 de gidecektik ! Ablamla birkaç sokağına girdik. 13:30 da trene bindik bekliyoruz. 


Trenimiz kalktı. Önümde oturanlar dudaklarından mıknatıslı gibi yapışık gittiler. Trenimiz çok şirin ! Neyse gezimizi İngilizce- İspanyolca sesli kayıtlar çalınarak gittik. 40 dakika sürdü. İki kişi için 9 euro tuttu ! Ama iyiki binmişiz. İnternetten araştırmam süper oluyor !
Neyse tren sonunda info deski aramaya koyulurken orada bir turist bana kendi haritasını veriyor.

Sonrasında ablamla dolaşıyoruz. Mc Donalds restoran değil , tuvalet bizim için ! İyi ki var !
Neyse oradan çıkıyoruz ablamla Toledo’nun labirent gibi sokaklarını keşfediyoruz. İnanın harita yetersiz. . Siz en iyisi bir navigasyon cihazı temin ederek gidin ! 

Neyse kathedralde çok kısa gezindik , sonrasında şehirdeki Camileri keşfetme derdindeyiz. Hava şansımıza açtı ve feci şık giyimli kişilerin neden böyle olduklarına anlam veremeden dolaştık durduk . Bir yerde herkesin girip çıktığı bir yere girdik. Marzipan diye bir şey alıp çıkıyorlardı. ( Yarın öğrendim meğer netten okuduğum badem ezmesiymiş ) Açıkçası rahibelerin satması beni tedirgin etti .
Sonrasında El Greco’nun evi , müzesi ve Seferad müzesi , sinagogu dolaştık sonrasında ise bu sevimli kentin sokaklarında harita elimde camiiyi bulduk. Ama bu daha çok mescide benziyordu. Çünkü minare falan göremedik. Kapısı başka yerde falan ! Ama şansımıza kapalıydı.

Toledo da görülmesi gerekenler arasında 2. sırada olan Mezquita de la Cruz isimli camiiyi bulduk zor bela ! Görünce şoka olduk ! Çünkü yıkıntı , döküntü bu yer camii olamazdı. Sinagoga gittik ücretsiz girişli muhteşem müzesiyle harika bir kültür tanıtımı yapılıyordu. Kathedrale gittik ,orasıda muhteşem dini tanıtım yapılmakta. Hem burası paralı hemde feci döküntü ! Çok üzüldük. Neyse bu üzüntüyle yola devam ettik ve zoco trenimizle geçtiğimiz yerden geçerek Zocodover meydanına geldik.

 Neyse tren saati geldi. 19:30 da kalkan tren 20:00 de burada ... Sonrasında Atocha’dan Retiro Park girişine doğru şarkılarla türkülerle eğlenerek otele gittik. Çok yorulmuştuk. Yemek yemek için bile dışarı çıkacak gücümüz yoktu. 

8. Gün
Artık yuvaya dönme vakti gelmişti. Madrid'in meşhur pazarı El Rastro bizi bekliyordu. Pasaportları teslim ettik otele güvenlik için . Sonra Plaza Mayor a gittik. Burası sanki bayram alanı gibi gösteri yapanlarla kaynıyordu. San Gines diye ünlü Churrocuya girdik. Hoş. 

Madrid Havalimanı 'na gitmemizle yolculuğumuz burada sona erdi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Transfer/ Transit Uçuşlarda Vize Gerekiyor mu? [2020]

İstanbul'dan ve Ankara'dan Trenle Nerelere Gidilir? [2020]

Kıbrıs Vize Gerekiyor mu?

İngiltere - Birleşik Krallık Vize Başvurusu

Beyrut - Beirut Lebanon #SNAPSHOTS